Omuzunda su tulumu olan susamış adam
Yaz sonlarıydı. Havanın sıcaklığı artmıştı. Kuraklık ve sıcaklık Medinelileri bezdirmişti. Hurma toplama zamanıydı. Halk, yeni bir rahat nefes almak istiyordu ki, Resul-i Ekrem (s.a.a) kuzeydoğudan Bizanslılardan gelen tehlikenin tehdit edici olduğunu gösteren, korkunç bir haber üzerine müslümanlara, umumi seferberlik emri verdi. Meyvalar yeni olgunlaşmıştı ve havanın sıcaklığı, öldürücüdür. Halk yeni bir kuraklık senesi geçirmiş şimdi, taze meyvalardan istifade etmek istiyordu. O kuraklık senesinden sonra meyvaları ve gölgeleri bırakmak ve o öldürücü sıcağın altında, Medine’den Şam’a kadar, uzun yolu önüne alıp gitmek, kolay bir iş değildi. Şimdi ortam, münafıkların bozgunculukları, için hazırlanmıştı fakat ne o sıcaklık ne kuraklık ne de münafıkların bozgunculukları hiç biri otuz bin kişilik bir ordunun, Bizanslardan gelmesi muhtemel olan saldıryı, karşışamak için hareket etmesine engel olamadı.
Çöl yolunu tuttular. Güneş başlarına ateş yağdırıyordu. Binek hayvanı ve erzak kafi değildi. Yiyecek azlığı ve şiddetli sıcak, düşmandan daha tehlikeli değildi. Bazı zayıf inançlılar yolun yarısında pişman oldular. Kab ibni Malik adında biri, ansızın döndü ve Medine yolunu tuttu. Ashab, Resul-i Ekrem (s.a.a)’e “Ya Resulullah’ın, Kab ibni Malik döndü”dediler. “bırakın gitsin onu bir iyiliği dokunacaksa eğer, Allah onu hemen geri gönderecektir. Yoksa, Allah onun şerrinden, sizi rahat bıraksın” buyurdu. Çok geçmedi ashab” “Ya Resulullah’ın Meraretebni Rebi de döndü.” dediler. Resul-i Ekrem (s.a.a) “Onu da bırakın, bir iyiliği dokunacaksa, Allah hemen onu geri gönderecektir. Yoksa, Allah onun kötülüğünden, sizi rahat bıraksın” buyurdu. Yine, çok geçmedi, ashab tekrar “Ya Resulullah’ın, Hilal ibni Ümeyye de döndü” dediler. Resul-i Ekrem (s.a.a) iki kişi hakkında söylediği aynı cümleyi, tekrarladı.
Bu arada kafileyle birlikte gelen Ebuzer’in devesi geride kaldı. Ebuzer kafileye ulaşmak için ne kadar çalışığ çabaladıysa da muvaffak olamadı. Ashab bir an geri dönünce Ebuzer’i geride gördüler “Ya Resulallah Ebuzer de döndü” dediler. Resul-i Ekrem (s.a.a) yine soğukkanlılıkla “Bırakın dönsün, onda bir hayır varsa, Allah onu size ilhak eder, yoksa eğer, sizi şerrinden, rahat bırakması, daha, iyidir dedi.
Ebuzer ne kadar çalıştıysa da kafileye ulaşması mümkün olmadı. Deveden indi, yükleri omuzuna aldı ve yayan yola koyuldu
güne şiddetle Ebuzer’in başında parlıyordu. Susuzluktan soluyordu. Kendinden geçmişti, peygambere ulaşıp dostlarına kavuşmaktan başka, hedefi yoktu. Giderken gökyüzünün bir köşesinde, bir bulut gördü, Ebuzer de o bölgeye taraf yönünü çevirdi. Yağmur suyunun toplandığı bir taştan bir miktar su aldı. Sudan biraz tattı fakat hepsini içmekten çekindi. Çünkü hatırına, bu suyu yanında götürüp, peygambere ulaştırması geldi. Zira hazretin susamış olması ve içecek suyunun olamaması ihtimali aklına geldi. Suyu yanında getirdiği bir kırbaya döktü. Diğer yükleri de omuzuna yüklendi. Yanık ciğeriyle, yerdeki iniş çıkışları altına alıp geçti. Gözüne, uzaktan müslüman ordusunun karaltısı ilişti. Kalbi sevinçten çarptı ve süratini daha da arttırdı.
Karşı taraftan da, müslüman askerlerinden biri; kendilerine doğru gelen bir karaltı gördü. Resul-i Ekrem (s.a.a)’e “ya Resulullah’ın, uzaktan, bize doğru bir adam geliyor” dedi.
Resul-i Ekrem (s.a.a) -Ne güzel, Ebuzer ola.
Karaltı daha da yaklaştı. Biri “yemin ederim ki Ebuzer, ta yaklaştı” diye bağlardı.
Resul-i Ekrem (s.a.a) -Allah Ebuzer’i bağışlasın, yalnız yaşayacak, yalnız ölecek ve yalnız haşr olacak.
Resul-i Ekrem (s.a.a) Ebuzer’i karşıladı. Eşyasını sırtından aldı ve yere bıraktı. Ebuzer susuzluktan ve yorgunluktan halsiz, yere hığıldı.
Resul-i Ekrem (s.a.a) – Su getirin ve Ebuzer’e verin, çünkü çok susamış.
Ebuzer yanımda su var.
– Yanında su vardı da, içmedin mi?
– Evet, anam babam sana kurban olsun bir taşa rasladım. Bir taş aldım, gördüm ki üzerinde, tatlı ve soğuk bir su var. Biraz tattım, kendi kendime “Ha bibim Resul-i Ekrem (s.a.a) ondan tatmadıkça, içmeyeceğim” dedim.