HIRSIZI YAKALAMAK
Bir gün adamın biri, evinde hırsız gördü. Yakalamak isteyince hırsız kaçtı. Adam, hırsızın peşine düşüp kovalamaya başladı. İki üç sokak ötede, kan ter içerisinde hırsızı yakalamak üzereyken, bir başka hırsız araya girerek seslendi: ”Çabuk buraya gel, yetiş.” Adam da mutlaka orada daha kötü bir durum vardır endişesiyle, sesin geldiği tarafa doğru koştu. Kendisini çağıranın yanına vararak, ”Ne var? Ne oldu? Neden böyle telâşla beni çağırdın?” dedi. Öteki hırsız heyacanlı görünerek, ”İşte bak, hırsızın ayak izleri burada. Bu taraftan gitmiş. Zaman kaybetmeden yakala.” Adam cevap verdi; ”Ey ahmak! Ben onun izini ne yapayım? Kendisini yakalamak üzereydim. Senin bağırıp çağırman yüzünden bıraktım.” Öteki hırsız, ”Ben gerçeği söylüyorum. Bunlar kaçan hırsızın ayak izleri” dedi. Ev sahibi, ”Sen, ya ahmaksın ya düzenbaz. Ben hırsızı yakalamak üzereyken, senin bağırıp çağırman yüzünden bıraktım. İşime karışıp hırsızı kurtardın.” Hz. Mevlânâ bu hikâyeyle Allah’ın zât ve sıfatları meselesini açıklıyor. Gaflet içerisinde bulunanlar, Allah’ın zâtından perdeli olanlar, sadece Allah’ın sanatını ve yarattıklarını görürler. Yaratılmışlara, yani s ıfatlara takılı kaldıkları için de Allah’ın zâtından mahrum kalırlar. Hikâyede, ev sahibi Allah’ın zâtıyla uğraşan, Hakk’a vâsıl olanları; hırsızın ayak izini gösteren de sıfatlarla uğraşan gaflet ehlini temsil ediyor.