Hz. Hud (a.s)
Tufandan sonra, gemiden karaya ayak basan müminler, zamanla çoğaldılar ve çeşitli bölgelere yayıldılar. Artık yeryüzünde Hz. Adem’den sonra, ikinci bir hayat başlamıştı. Hz. Nuh’un torunlarından olan “AD” Yemen’de; Hadramut civarındaki Ahkaf’a yerleşmişti. Ad sülalesi zamanla çoğalıp, büyük kalabalıklar oluşturmuş ve “AD KAVMİ” diye anılır olmuştu. Bulundukları yer oldukça bereketli idi. Suyu yağmuru bol, toprağı ise verimli idi. Bu yüzden yemyeşil bağlar bahçeler yapmışlar, türlü türlü sebzeler meyveler yetiştirmişlerdi.
Boylu poslu, güçlü kuvvetli, oldukça yakışıklı olan Ad kavmi; “Ahkaf’ı adeta cennete çevirmişti. Bağlık bahçelik, şehirlerini; mermer sütunlar üzerine kurulu, muhteşem binalar, saraylarla bezemişler, şehrin her tarafını parklar, havuzlar, bahçeler ve heybetli caddelerle süslemişlerdi. Bu güzel belde, yani Ahkaf “İREM” adı ile şöhret olmuştu. Manevi ve ahlaki değerlerden uzaklaşan Ad kavmi, servetini ve gücünü kötü işlerde kullanmaya başlamıştı.
Komşu şehirleri baskı ve zulüm altına alan, Ad kavmi, gelip geçen yolcularla da alay ediyor, yollara yanlış işaretler koyup, yolcuları yanıltıyor, ellerinde ne varsa alıyor, soyup soğana çeviriyorlardı. Sahip oldukları servet ve kuvvet, onları kibre sürüklemişti. Bütün bu nimetlerden dolayı Yüce Allah’a şükredeceklerine, kendi yaptıkları putlara tapıyorlardı.
Azgınlıkları daha da artınca, Yüce Allah Ad kavmine; oldukça yumuşak huylu, kalbi merhamet ve şefkat duygularıyla dolu olan Hud’u Peygamber seçmişti.
Dürüstlüğü, cesareti zekası ile kavmi arasında sevilen ve sayılan bir kişi olan Hud Aleyhisselam Peygamberlik görevini alınca aynı soydan geldiği bu azgın insanlara tebliğe başladı.
– Ey kavmim yalnız Allah’a ibadet edin. Başkasına kullukta bulunmayın. Çünkü ondan başka ilah yoktur. Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah’tan korkunuz ve bana itaat ediniz.
Ad kavmi yoldan çıkmıştı bir kere. Kolay kolayda
imana geleceğe benzemiyordu.
Bu yüzden Hud Aleyhisselamın nasihatlerine şiddetle tepki gösterdiler. Onu akılsız olmakla ve yalancılıkla suçladılar.
Ancak Hud Aleyhisselam sabırlıydı. Onları gayet yumuşak bir dille cevapladı.
– Ey kavmim, ben alemlerin tek yaratıcısı olan, Yüce
Allah’ın peygamberiyim. Bende çılgınlık ve akıl eksikliği yoktur. Allah doğru yolu göstermek için aranızdan beni peygamber seçti. Ad kavmi insafa gelmiyor, üstelik küstahça cevaplar vererek, Hud peygamberi üzüyordu.
– Ey Hud, belliki tannlanmız seni çarpmış. Bu yüzden ne yaptığını ne söylediğini bilmiyorsun.
– Ey kavmim Yüce Allah sizlere; develer, koyunlar, sığırlar, bağlar, bahçeler türlü türlü nimetler verdi. Bütün bu nimetler için ona şükür ve hamd etmelisiniz.
Allah’a kulluk etmeyip, nimetlere şükretmezseniz korkarım ki hepinizi büyük felaketler bekliyor. Hz. Hud kendisine verilen, peygamberlik vazifesini yerine getirmeye çalışıyor, kavmini gelecek olan azaptan kurtarmak istiyordu.
Ancak onlar böyle bir şeyin olabileceğine inanmıyor, azabın kendilerine ulaşamayacağını sanıyorlardı.
– Ey Hud. Bizi hep gelecek olan, azap ile korkutup duruyorsun. Atalarımız ne yaptıysa biz de aynısını yapıyoruz.
Eğer bu davranışlarımız bir azabı gerektiriyor ise niye atalarımıza böyle bir azap gönderilmedi? Biz ne sana, nede senin rabbine inanmıyoruz. Madem doğru söylüyorsun, bizi korkuttuğun azap gelsin de görelim. Ad kavmi açıkça azabı istiyordu.
Çok geçmedi ki azabın ilk belirtileri görülmeye başladı. Gürül gürül akan pınarlar, dereler kurumaya başladı. Yeşillikler sararıp yok oldu. Ünlü İrem bağları kuruyup viraneye döndü. Hayvanlar telef oldu. Gün geldiki insanlar bir dilim ekmeğe, bir yudum suya muhtaç oldular.
Kibirli iri yapılı Ad kavminde dermansızlık başladı. Nesilleri yavaş yavaş kuruyordu. Devamlı esen kum ve rüzgarın oluşturduğu tozdan ve dumandan dolayı zorlukla nefes alabiliyorlardı. Bütün bu olaylar oluyorken, Hz. Hud’da halkı uyandırmaktan geri kalmıyordu.
– Ey kavmim, Yüce Allah’tan af dileyin. Ona tevbe edin ki size gökten bol bol yağmur göndersin gücünüze güç katsın.
Tüm bu belaların hiç biri Ad kavmine gerekli dersi vermeye yetmemişti. Ders almadıkları gibi tam tersine Hz. Hud’a saldırmaya onu suçlamaya başladılar.
– Ey Hud defol git başımızdan. Belki de bu belaların hepsi tanrılarımızı kızdırdığın için senin yüzünden başımıza geldi. Ad kavmi, başlarına gelen belalardan, sorumlu tuttukları Hz. Hud’u halk önünde küçük düşürüp, yok etmeyi, öldürmeyi düşündüler.
Bu nedenle ondan olmadık isteklerde bulunmaya başladılar. Hz. Hud’da onlara çeşitli mucizeler gösterdi. Bu mucizeleri görüpte şahip olduktan sonra, bütün planları suya düşen putperestler, rencide olan gururlarını kurtarmak için Hz. Hud’un putlar
tarafından cezalandırılarak delirdiği fikrini öne sürdüler. Hz. Hud her ne yaptıysa, ne ettiyse, onları bu inatlarından geri döndüremedi.Asıl korkunç azabın, yakında gelip çatacağı bütün putperestlerin, yok olacağı, müminlerin ise kurtulacagı Hz. Hud’a Allah tarafından, vahiy yoluyla bildirildi.
Bir sabah vakti Hz. Hud, müminleri etrafına topladı. Çok geçmedi ki ufukta siyah bir toz bulutu belirdi. Ufukta gittikçe büyüyerek yaklaşan siyah bulutu göreı Ad kavmi sevinç çığlıkları atmaya başlamıştı.
– İşte yağmur bulutu.
– Nihayet kuraklık sona erecek.
– Bağ ve bahçelerimiz suya kavuşacak.
Putperestlerden bir kaç kişi, Hud peygamberi bulup onunla alaya başladılar.
– Ey Hud gördün mü? Bak işte yağmur bulutları da geliyor. Yakında kuraklık bitecek. Bakalım şimdi ne diyeceksin? Hz. Hud’un cevabı onları yine de etkileyememişti.
– Hayır! O görünen can yakan, azap veren bir rüzgarın habercisidir. Yüce Allah’ın izniyle önüne ne çıkarsa yok eder.
Bunun üzerine olacaklardan haberdar olan Hz. Hud müminlerle beraber oradan uzaklaşmıştı.
Yağmur bulutu sandıkları bulutun, gittikçe yaklaştığını gören Ad kavmi, şükür için putların önünde dans ediyor, onlara dualar ediyorlardı. Ancak sevinçleri kursaklarında kalmıştı. Ansızın esen şiddetli bir kasırga her tarafı çepeçevre sarıverdi. Kur’an’da “Sarsar” ismiyle belirtilen bu rüzgar, çıkardığı korkunç sesle; kulakları zonklatıyordu, ağaçları kökünden söküyor, koca sütunları bir bir deviriyordu. İnsanlar adeta bir saman çöpü gibi havada savrulup duruyorlardı.
Savrulmamak için sarıldıkları ağaçlar, sütunlar onları koruyamıyor, sığınmak için girdikleri mermer sütunlu saraylar bir bir başlarına yıkılıyordu.
Bizden daha kuvvetli kim olabilir diye böbürlenen Ad kavmi, bu korkunç rüzgarın tesiriyle bir kül yumağı gibi savruluyor, çaresizlik içinde çırpınıyorlardı. Fırtına tam 7 gün 8 gece boyunca sürüp durdu. Ad kavmindeki putperestlerden, kimse kurtulamamıştı. Hayvanları dahil tek canlı sağ kalmamıştı. Hz. Hud iman eden 4 bin mümin ile birlikte İrem şehrinden ayrılıp, Mekke civarına giderek oraya yerleşti. Vefatına kadar yaklaşık on yıl gibi orada yaşadı. Kendilerinden zayıf olanlara zulüm edip güçleri ve kuvvetleri ile gururlanıp diğer insanları küçük görmeleri zenginliklerini ahlaksızlık ve eğlence yolunda harcamaları ve en önemlisi Yüce Allah’ı bırakıp puta tapmaları Ad kavminin sonunu getirmişti.