Hz. Musa ve Harun (a.s)

Hz. Yakûb’un neslinden gelen kavme İsrailoğulları denilir. Bu kavim yaklaşık 10 asırdır Mısırda yaşamaktaydı. Nil sayesinde bolluk ve bereketler ülkesi olan Mısır’ı Firavunlar idare ediyordu. İsrailoğullarının sayısı her geçen gün dahada artıyordu.
Bu durum Mısırı idare eden Firavunları çok korkutuyordu.
Çünkü birgün Mısın İsrailoğullarına kaptıracaklarından korkuyorlardı. Bu korku zalim Mısır Firavununu daha da acımasız hale getirmişti. Bu yüzden İsrailoğullarını rahat bırakmıyor onlara her türlü ıztırabı çektiriyordu. Onlara türlü türlü eziyetler ediyor, ellerindeki malları mülkleri alıyordu. Firavun bir gün gördüğü rüyanın etkisiyle oldukça korkmuş ve kahinlerini falcılarını çağırtmıştı.
Kahinler Firavunun rüyasını şöyle tabir etmişlerdi.
– Ey Firavun! Senin sonun yeni doğacak bir erkek İsrailoğlunun eli ile olacak.Bunun üzerine, İsraillilerin çoğalmasından zaten endişe duyan Firavun şu emri verdi.
– Yeni doğan İsrailoğullarını öldürün!
Böylece Firavunun askerleri yeni doğan erkek çocuklarını öldürmeye başladılar.
İsrailoğulları soyundan gelen İmran’ın bir oğlu oldu.Oğluna Musa adını koydu. İmran hanım oğlu olduğu için çok üzülüyordu. Oğlunu üç ay herkesten gizledi.Fakat çok korkuyordu. Sonunda Yüce Allah anneye şöyle buyurdu:
– “Bir sandık yap. Musa’yı içine koy ve Nil nehrine bırak.”
Anne Allah’ın buyurduğu gibi yapmıştı. Nil nehri Musa’nın sandığını Firavun’un sarayına kadar götürdü.
Saraydakiler sandığı görünce çok şaşırdılar. Firavun sandığı getirmeleri için emir verdi. Sandığı açtıklarında Musa’yı gördüler. Firavun çocuğun öldürülmesini söyledi. Ancak Firavun’un hanımı Asiye Musa’yı yanına almak istedi. Firavun kabul etmişti. Ne var ki Asiye Musa’yı emziremiyordu. Birçok süt anne gelmesine karşın Hz. Musa hiçbirini emmiyordu. Musa’nın ablası sarayda çalışıyordu. İzin alarak annesini saraya getirdi.
Üç gün sonra nihayet Musa emmeye başladı. Hiç kimse Asiye’nin Hz. Musa’nın annesi olduğunu bilmiyordu. Yıllar böyle geçti. Artık Hz. Musa sarayda bir prens gibi büyüyordu.
Günlerden bir gün Hz. Musa çarşıya çıkmıştı. Bir İsrailli ile bir Mısır’lının kavga ettiklerini gördü. Mısırlı sürekli vuruyordu. Musa onları ayırmak istedi. O sırada Mısır’lıya vurmak zorunda kaldı.
Ancak vuruşu biraz sert olmuştu. Mısır’lı oracıkta ölmüştü. Bunun üzerine hızla oradan uzaklaştı. Saraya dönmüştü. Allah’a yalvardı ve tövbe etti. Üstelik öldürmek için vurmamıştı. Musa’yı gören olmamıştı. Ertesi gün Musa şehirde gezerken aynı israillinin yine kavga ettiğini gördü. İsrailoğulunu azarladı ve kavgayı ayırmak için araya girdi. Fakat İsrailoğlu korktu. Musa’nın kendini vuracağını zannetti ve şöyle dedi;
– Musa.. Musa.. Dün bir Mısırlı’yı öldürdün. Bugün de beni mi öldüreceksin?
Kimse bir gün önce ölen adamı kimin öldürdüğünü bilmiyordu. Ama şimdi herkes haberdar olmuştu. Musa hemen oradan ayrıldı. Artık Musa’nın adam öldürdüğünü herkes biliyordu. Bunun üzerine Mısır’ı terk edip yollara düştü. Mısırdan çok çok uzaklaşmış, Medyen’de bir kuyunun yanıbaşında oturuyordu.
Öte yandan orada bulunan diğer insanlarda hayvanlarını sulatıyorlardı. Birden bir şey Musa’nın dikkatini çekti. Koyunlarını sulatmak isteyen iki kız, kuyu başına inmiyor, dolayısıyla koyunlarını da sulatamıyorlardı. Bunun üzerine Musa şefkatle sordu.
– Neden koyunlarınızı sulamıyorsunuz?
Kızlar cevap verdi
– Önce halk sulayacak sonra da biz. Biz kadınız ve zayıfız. Babamız yaşı ilerlemiş bir ihtiyar olduğu için biz buradayız. Bunun üzerine Hz. Musa hemen harekete geçti. Ve kadınların koyunlarını suladı. Kızlar teşekkür edip oradan ayrıldılar. Şimdi Musa nereye gidecekti? Kuyunun başında biraz dinlenmek için oturdu.
Kızlar da eve gitmişler ve Hz. Musa’nın yardımını babalarına anlatmışlardı.
İhtiyar baba, Hz. Musa’yı misafir etmesi için kızlardan birini Hz. Musa’nın yanına gönderdi. Az sonra Hz. Musa kız ile beraber eve geldi. İhtiyara başından geçenleri anlattı. Bunun üzerine ihtiyar şöyle dedi;
– “Korkma, artık bundan sonra güvendesin. Ben de Allah’ın peygamberlerinden Şuayb’ım. Eğer benim yanımda sekiz yıl çalışırsan kızlarımdan birini sana nikahlarım.
Musa kabul etti ve çalışmaya başladı ve bu sekiz seneyi doldurdu. Daha sonra zevcesi ile beraber yola koyuldu. Gece olmuş ve çöl bayağı soğumuştu. Isınmak için ateşe ihtiyaçlan vardı. İleride bir ateş gördüler. Musa hanımını orada tuttu ve ateşe doğru tek başına ilerledi. Oraya vardığında şöyle bir ses duydu;
– “Ey Musa, Ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen mukaddes vadi Tuva’dasın”
Sonra Yüce Allah vahyetti;
– “Ben seni peygamberliğe seçtim. Şu sağ elindeki nedir ey Musa?”
– “O asamdır.”
Yüce Allah buyurdu;
– “Onu yere bırak”
Musa’da öyle yaptı ve gördü ki asa yılan olmuştu.
Allahü Teala şaşkınlıktan donakalan Musa’ya yeniden buyurdu.
– “Onu tut! Korkma, biz onu yine eski haline çevireceğiz.”
Sonra Yüce Allah şöyle buyurdu;
– “İkinci bir mucize olarak elini koynuna koy, kusursuz olarak bembeyaz çıksın.”
Daha sonra Allahü Teala Musa’yı Firavun’a gönderdi.
Firavun ile konuşmasını istedi Bunun üzerine Hz. Musa;
– “Ey Rabbim, lisanımın açılmamasından korkuyorum; Onun için kardeşim Harun’a da peygamberlik ver.”
Onunla sırtımı kuvvetlendir.”. Allahü Teala, Harun’a da peygamberlik vermişti.
Hz. Musa ile Hz. Harun, Yüce Allah’a, Firavun’un kötülük edebileceğini bu yüzden endişeleri olduklarını söylediler. Ancak Yüce Allah onlara: “Aklınıza gelenlerin başınıza gelmesinden korkmayın. Çünkü ben sizinle beraberim. ‘Her şeyi işitiyor ve görüyorum. Onun zulmünden sizi koruyacağım.
Hz. Musa ile Hz. Harun, Rab’lerinin emrine uyup, Mısır’a Firavun’a gittiler.
Firavun yıllar sonra Hz. Musa’yı kardeşi ile birlikte karşısında görünce çok şaşırdı. Üstelik Hz. Musa’nın kendini Hak yola davet etmesine de çok kızmıştı.
Onu nankörlükle suçladıktan sonra. İşlediği cinayeti hatırlatıp, Hz. Musa’yı suçladı. Ancak Hz. Musa masum olduğunu olayın bir kazadan ibaret olduğunu söyledi.Ancak Fıravun, Hz. Musa’nın başına kakmaya devam edip onu yediği ekmeğe nankörlük etmekle suçlayıp zor duruma sokmak istiyordu. Ne varki Hz. musa’nın verdiği cevaplarla köşeye sıkışan Firavun onu delüikle suçlarnaya başladı.
Peki seni Peygamber seçen Rabbin kimdır?
– Benim Rabbim bütün kainatı yaratan, insanları ve canhları besleyip büyüten, eşi ve benzeri olmayan, alemlerin yegane hakimi olandır.Firavun iyice öfkelenmişti. Peki bir delilin var mı? Bu söylediklerinin doğru olduğuna nasıl inanalım. Bunun üzerine Hz. Musa, asasını yere attı.
Asa birden yılana dönmüştü. Elini cebinden çıkarınca eli bembeyaz olmuş. Müthiş bir ışık saçmaya başlamıştı.
Ancak Firavun ve yanındakiler bunu sihre yordular. Hz. Musa’nın mucizelerini boşa çıkarmak onun davasını hiçe indirmek için ülkenin dört bir tarafından sihirbazlannı davet etti.
Sihirbazların Hz. Musa ile karşılaşacaklan gün gelip çattı. Büyük bir kalabalık meydanı doldurmuştu.
Önce kimin hünerini göstereceği konusunda münakaşalar oldu. Ancak Hz. musa önce sihirbazların hünerlerini göstermelerini istedi. Sihirbazlar ellerindeki ipler ve bastonlan yere bırakıverdiler. Meydan büyüklü küçüklü yılanlarla doluvermişti. Hz. Musa ve halka, bu yılanlar hareket ediyormuş gibi gösterilmişti. Firavun sevinçten dört köşe olmuştu. Çünkü sihirbazlannın galip geleceğinden oldukça emindi.
Hz. Musa bütün bunların sihir olduğunu biliyordu. Bu nedenle hiç endişelenmedi. Elindeki asayı yere bıraktı. Asa ejderi andıran bir yılana dönmüştü ve kısa sürmediki hepsini yutmaya başladı. Bunun üzerine, gerçeği gören bütün sihirbazlar iman ettiler. Bu duruma oldukça sinirlenen Firavun bütün bu olanların bir komplo oldugunu, bu müsabakanın planlı olduğunu iddia etmeye başlamıştı. Sihirbazlara Hz. Musa’ya iman etmemeleri için uyanda bulundu.
Ancak sihirbazlar imanlarından vazgeçmeyince onlan zindana attırdı.
İsrailoğulları’da topluca iman etmişlerdi. Bunun üzerine paniğe kapılan Firavun, İsrailogulları’na baskı ve zulmü arttırdı. İsrailoğulları çektikleri eziyet karşısında adeta Hz. Musa’ya isyan edercesine itaat ediyorlardı.
– Neler oluyor ey Musa. Sen peygamber olmadan da eziyet çekiyorduk. Şimdide işkence görüyoruz. Değişen ne oldu ki?
Bu durum karşısında Hz.’Musa onlara sabırlı olmalarını beklemelerini tavsiye ediyordu. Firavun’un yakınlarından da bazı kimseler Hz. Musa’ya iman etmişti. Bunlardan biriside Firavunun zevcesi Asiye idi. Firavun bu durumdan haberdar olunca ona da çeşitli işkenceler yaptı. Sonunda imanından asla vazgeçmeyen Asiye’yi öldürdü.
Yüce Allah işkencelerini arttıran Firavuna ders olsun diye felaketler göndermeye başladı. Önce Nil nehri taştı ve her yer sellere boğuldu. Daha sonra ülkeyi çekirgeler sürüsü kapladı, peşinden korkunç bir kıtlık başladı.
Bunun üzerine Firavun; “Eger bu belalar ortadan kalkarsa iman edecegini” bildirdi. Bunun üzerine Yüce Allah Hz. Musa’nın dualannı kabul etti.
Önce çekirgeler yok oldu. Mahsuller çoğaldı ve bolluk bereket yeniden geldi. Ama Firavun ve adamlan yine de iman etmediler. Üstelik iman edenlere baskı ve zulmü arttırdılar.
Yüce Allah, tekrar felaketler göndermeye başladı. Kurbağalar, bitler, Firavunu köşeye sıkıştırmış. Çaresiz bırakmıştı.
Her seferinde iman edeceğini bildiren Firavun, bu felaketler ortadan kalktıktan sonra yine iman etmemişti.
Hz. Musa’ya Mısır’dan çıkması için ilahi emir gelmişti. Kavmi İsrailoğullan ile birlikte filistine doğru gece gizli olarak yola çıktılar. Bu durumdan haberdar olan Firavun derhal askerlerini toplayarak onları takibe başladı. Kısa sürmedi ki İsrailoğullarına yetiştiler.
Firavun’un dev gibi bir ordu ile geldiğini gören, İsrailoğulları çok korkmuşlardı. Ancak Hz. Musa onları sakinleştirdi.
– Ey İsrailoğulları korkmayınız. Yüce Allah sizi yıllar boyu süren işkencelerden nasıl kurtardı ise şimdi yine kurtaracaktır.
Yüce Allah’ın buyurmasıyla. Hz. Musa, asasını Kızıldeniz’e vurdu.
Asa denize değer değmez, denizin suları çekilmeye başladı. Ortadan yarılan su İsrailoğullarının geçmesi için müsait bir yol açmıştı. Bu mucize karşısında şaşıran ve o derece sevinen Israiloğulları bu yoldan geçerek karşı kıyıya geçtiler. Bu sırada onlara yetişen Firavun, hırsla onların gittiği yoldan peşlerine takılmıştı. Ancak tam denizin ortasına gelmişlerdiki birden sular çözülüverdi. Suların iki ucu bir birine ulaşınca, Firavun ve adamları suların altında kaldılar.
Ölecegini anlayan Firavun, son anda imana gelmişti. Ancak Yüce Allah, onun imanını kabul etmedi. Böylece Firavun ve ordusu. Sulara kapılarak helak oldular.
İsrailoğulları böyle bir belayı Yüce Allah’ın sayesinde atlattıkları halde yine de Hz. Musa’yı hep üzmüşlerdir. Hz. Musa bu nankör kavim için yıllarca uğraşmıştır. Eriha şehrini kuşatırken de, hakkın rahmetine kavuşmuştur.