Ay’ı ziyaret
[image width=”medium”][/image]En yakın komşumuz Ay’dır. Evvela ona uğrayalım. Saatte bin kilometre hızla yol bitmek tükenmek bilmiyor. Ay, bizden 384403 kilometre uzaklıktadır. Bu hızla ona, ancak 16 günde varabiliriz. Güneş’e de ancak 17 yılda! Bu yolculuğa ömür dayanır mı? Kâinatta dolaşacağız, ışığın milyonlarca yılda ancak bize ulaşabildiği uzak mesafelere gideceğiz. İsterseniz bu hayalî seyahatimizi ışık hızıyla yapalım.
Işık, saniyede 300 bin kilometre hızla yol alır. Ne sürat değil mi?
Ancak kütlesi olan hiçbir şey, ışık hızıyla hareket edemez. Aksi takdirde kütlesi sonsuz o- lur. Biz, hayalî bir seyahat yapıyoruz. Kâinat memleketinde ilmen dolaşıyoruz. , hemen hemen hiç hava yok. Şimdi Ay, bize bir karış uzaklıktadır. Işık hızıyla yaklaşık olarak bir saniye 20 salise sonra onun üstündeyiz! Salise, saniyenin altmışta biridir.
İsterseniz Ay’da biraz duralım. Bazen hilal, bazen tepsi gibi yuvarlak çehresiyle bize gülen bu biricik uydumuzu, kısa bir süre ziyaret edelim.
O da ne! Ay, hiç de Dünya’dan göründüğü gibi parlak değil. Üzeri koyu renkli kayalarla kaplanmamış mı? Bütün görünen parlaklığı da Güneş’e aitmiş, Güneş’ten gelen ışıkları Dünya’ya yansıttığı için parlak gözüküyormuş. Hatta, güneş ışığının yüzde yedisini yansıtabilmekte, gerisini de yutmaktaymış.
Ay’da ne hava, ne de su var. Dolayısıyla hayattan bir eser yok. Kısaca burası, bizim için cehennemden farksız. Gerçi bizi öldürücü bir sıcaklık yok. Fakat yaşamımız için gerekli şartlar bulunmuyor. Tedbirli gitmeseydik, bir saniye bile hayatta kalamazdık. Kendimizi Ay’da bir tüy gibi hafif hissediyoruz.
Ağırlığımızın Dünya’dakinden farkı ne?
Vücudumuzun kütlesi, yani madde miktarı, Ay’da da aynıdır. Fakat ağırlığımız altıda bire inmiştir. Çünkü bizi çeken kuvvet altıda bir azalmıştır.
Bütün cisimler birbirini çeker. Karşılıklı oturan iki insan; masa üzerindeki kalem, defter, vesaire birbirini çekmektedir. Bu çekim kuvvetleri çok küçüktür, hissedilmezler. Dünya çok büyük olduğundan çekimini hissederiz, o da ağırlığımızdır. Ay’ın kütlesi, Dünya’nınkinin altıda biri olduğundan çekimi de altıda biri kadardır.
Çekim kuvvetini maddeye yerleştiren kim? Nasıl oldu da madde bu özelliğe sahip oldu? Bu sırrı ancak her şeyi yaratan Allah’ın varlığını kabul etmekle çözebiliyoruz. Başka türlü izah mümkün değildir. Çekim kuvveti kâinatın doğuşunda ve işleyişinde mühim rol oynamaktadır. Bunu ileriki bahislerde tekrar göreceğiz.
Koca Ay’ı, Dünya’nın etrafında intizamla döndüren bu çekim kuvvetidir. Dünya’mızı da Güneş etrafında döndüren aynı kuvvet değil mi? Acaba çekim kuvveti olmasaydı ve Ay’ı Dünya’ya kalın zincirlerle bağlamaya kalksaydık, ne kadar kuvvet sarf ederdik? Zincirin kalınlığını kuvvetin büyüklüğünü düşünün. İşte çekim kuvveti, öyle esrarlıdır ki; Ay’ı, Dünya’ya; Dünya’yı, Güneş’e; Güneş’i, yıldızlara görünmeyen halatlarla bağlar.
Çekim kuvveti bir perdedir. İşi gören, kâinatın idarecisi Allah’tır. Bu kuvveti maddeye yerleştiren, kâinat memleketini kuran, dev küreleri intizamla hareket ettiren ancak O’dur. Çekim kuvveti akıllı, şuurlu bir nesne değil ki bu muazzam işleri düşünüp yapsın!
Ay’ın, Dünya’dan çeşitli durumlardan görünüşü, yani onun safhaları, o kadar intizamlıdır ki, bu nizam zaman ölçümünde birim olarak kullanılır. Ay bütün safhalarını 29 buçuk günde tamamlar. Bu koca küreyi bir saat gibi Dünya’nın etrafında döndüren, sonsuz kudret sahibi bir Zat’tan başka kim olabilir?