KERAMETLİ DAĞ
üstad said nursi bir gün iki genç talebesiyle Emirdağ yakınlarındaki bir dağa çıkmışlardı.
Devamlı en yüksek tepeye çıkar ve sarp bir yamacın başına otururdu.
Yine öyle yapmışlardı.
Bir sepetin içinde yiyecekleri vardı.
Tepenin başında otururlarken, nasıl olduysa sepet aşağıya doğru yuvarlanmaya başladı. Sepetle beraber ekmek de…
İki genç hemen sepetin peşinden koşmaya başladılar. Ama sepet ve ekmek onlardan hızlı aşağıya iniyordu.
Dereye kadar indiler. Fakat bir türlü ekmeği bulamadılar.
Bediüzzaman, tepenin başından bağırdı:
“Gelin gelin, fazla yorulmayın!”
İki genç bitkin bir halde tekrar yukarıya çıktılar. Bediüzzaman onları tebessümle karşıladı. Kucağında az önce yuvarlanan ekmek vardı.
İki talebenin ağzı açık kaldı. “Üstadım nasıl olur.” dediler. “O ekmek buraya nasıl geldi?”
Bediüzzaman, “Oturun,” dedi. “Hele bir nefeslenin.”
Ve sonra ilâve etti:
“Bu dağın sahibi bana ekmeği getirdi. Bu dağ kerametli bir dağdır.”